6 Şubat 2023’te ve 20 Şubat 2023’te meydana gelen depremlerden Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerimizde yaşayan 14 milyon yurttaşımız etkilenmiş; on binlerce vatandaşımız hayatını kaybetmiş, yaralanmış ve yüzbinlerce insanımız evsiz kalmıştı.
Ülkemizin üzerine adeta karabasan gibi çöken 6 Şubat depremi görülmemiş boyutta can ve mal kaybına yol açtı.
Deprem, içi boş söylemlerle ülke yönetmenin maliyetinin ne kadar ağır olduğunu bir kez daha gösterdi. Yaşadığımız büyük felaketin asıl sebebi, iktidarların bilimi esas almayan kentleşme politikalarıyla, kamuculuğun, planlamanın ve sosyal devletin terk edilerek, parayı insandan önemli gören neoliberal politikalarla, denetimin özelleştirilmesi, kuralsız ve kurumsuz bir rant düzeni yaratılmasından kaynaklanmaktadır.
Yapılar bilime uygun bir şekilde, doğru zemin, doğru malzeme ve doğru bir teknikle yapılmış olsaydı bu kadar yıkım ve ölüm olmayacaktı.
Deprem doğal bir afettir, ancak yıkımı getiren sistemsel bir sorundur.
Ana sorun yolsuzluktur.
Bir ülkede deprem sorununu çözmek için, kentlerimizi ve vatandaşlarımızın canlarını ranta kurban eden yolsuzlukların son bulması gerekir.
Bir ülkede yolsuzluk ne kadar fazlaysa deprem o kadar yakındır.
Bir ülke, yolsuzluklara karşı mücadele edip, yolsuzluğu yenmediği müddetçe depremlerin adı her zaman ölüm olur.
Ülkemizin iş cinayetleri, doğal afetler ve toplumsal yıkımdan kurtulması; bilimi, teknolojiyi öne alan zihniyet devrimiyle mümkündür.
Siyaset halktan yana dönüştürülmediği sürece molozların altında kalan hep emekçi halk olacaktır.
6 Şubat depreminin ardından, halkımızın böylesi büyük bir felaket karşısında gösterdiği üst düzeydeki dayanışma refleksi örgütlü toplum olmanın önemini bir kez daha göstermiştir.
Depremin üzerinden bir yıl geçmesine rağmen hala sorumlulardan hesap sorulmaması, olası depremler için önlem almak yerine, “kader planı” gibi akla ve bilime sığmayan gerekçelerle hataların üzerini örtme çabası yeni felaketlere zemin hazırlamaktadır.
Üzülerek belirtmeliyiz ki; bu zihniyet devam ettikçe ülkemizin deprem başta olmak üzere doğal afetlerde içine düştüğü zafiyeti tekrar tekrar yaşaması kaçınılmaz görünmektedir.
Bilime ve mühendisliğe, akla ve uygarlığa aykırı rant politikaları nedeniyle, ülkemiz sadece bir “deprem ülkesi” değil bir “afet ülkesi” olmuştur.
Depremlerden ve diğer bütün doğal ve yapay afetlerden korunmak yönünde istemler en temel insan hakkıdır. Daha güvenli, daha sağlıklı ve yaşanabilir çevrenin her yurttaş için temel bir insan hakkı olduğu ana ilke olarak kabul edilmelidir.
6 Şubat depremin birinci yılında depremde yaşamını kaybeden, aralarında 127 üyemizin de olduğu tüm yurttaşlarımızı bir kez daha saygıyla anıyor, ailelerine ve yakınlarına baş sağlığı diliyoruz.