Milyonlarca emekçinin gözü kulağı belirlenecek asgari ücrete çevrilmişken medyada ortaya atılan rakamlar, açlık sınırını pazarlığa başlanacak taban rakam olarak görme yaklaşımı doğru değildir.
Açlık sınırı bir ailenin sadece aylık zorunlu gıda harcamasıdır. Oysa bir emekçi ve ailesinin gideri bir ay boyunca sadece gıda harcaması değil, kira, elektrik, su, yakıt, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapması zorunlu harcamalarıdır. Bu ise en alt sınırı içeren geçim maliyeti yani yoksulluk sınırıdır.
Asgari ücrette pazarlık konusu olabilecek taban ücret, bir işçi ve çocuğunun bir aylık yaşama maliyetinin üniversiteler tarafından bilimsel yöntemlerle hesaplanmasıyla bulunan ücret olmalıdır.
Bu da yetmez, bu hayat pahalılığında aylık enflasyonun yüzde 3’leri yüzde 5’leri bulduğu ortamda her gün sınırsız ve ölçüsüz zam yapılan ortamda belirlenecek asgari ücretin aylık olarak en az TÜİK’in çakma enflasyonu kadar artırılmasıdır.
Bunun dışındaki hiçbir artış asgari ücretle geçinmek zorunda bırakılan 10 milyonu aşkın emekçi ve ailesine nefes aldırmaz.
İktidar ve sözcülerinin bu hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon ortamında yılda tek ücret artışı yapılacağı açıklaması ise Anayasaya, yasalara aykırı olduğu gibi akla da mantığa da aykırıdır.
TÜİK’in çakma enflasyonunun bile aylık yüzde 3-5 arttığı, yıllık enflasyonunun yüzde 70’leri zorladığı, ENAG enflasyonun yıllık yüzde 129’ları aştığı bir ekonomik ortamda yanlış ekonomik politikaların faturaları emekçilerin sırtına yükleyemez.
Asgari ücrette yıllık zam dayatması adil ve makul olmadığı gibi eşitlik ilkesine uygun değildir.
Anayasamızın 55. Maddesi asgarî ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da gözönünde bulundurarak belirlenmesini hüküm altına almıştır.
Asgari ücret dahil olmak üzere emek gelirlerinin yıllık değil 6 aylık veya daha kısa sürelerle artış yapılması ülkemizde deneysel ekonomik politikalar sonucu ortaya çıkan yüksek enflasyonun sonucudur.
Saygılarımızla.
04.12.2023