Başkanlar Kurulumuz, 24 Eylül 2025’te Ankara’da toplanarak, çalışma hayatının ve emekçi halkımızın gündeminde olan gelişmeleri, örgütlenme, toplu iş sözleşmeleri, eğitim çalışmaları gibi üyelerimizin haklarını ve özgürlüklerini geliştirme ve koruma yönünde gerçekleşecek çalışmaları değerlendirerek bu doğrultuda almış olduğu kararların basına, kamuoyuna ve örgütümüze duyurulmasına karar vermiştir.
Tüm dünyada açlığın, yoksulluğun, eşitsizliklerin, adaletsizliklerin, ayrımcılığın, savaşların ve katliamların arttığı bir dönemi yaşıyoruz.
ABD emperyalizmi bölgemizde Filistin’den İran’a halkların kanını akıtarak adaletsiz bir düzeni savaşlarla ayakta tutmaya çalışıyor. Daha fazla kâr elde etmek isteyen tekellerin çıkarlarını korumak ve enerji yollarını kontrol etmek isteyen ABD emperyalizmi ve işbirlikçileri, içinde bulunduğumuz bütün bir coğrafyayı istikrarsızlıkla yeniden şekillendirmeye çalışıyor.
Emperyalizmin temsilcisi İsrail, Filistinlilere uyguladığı soykırım ve etnik temizlik amaçlı operasyonlarıyla “haydut devlete” dönüşmüştür.
Ortadoğu’da emperyalist planları gerçekleştirmek üzere yapılan tüm saldırıları kınıyor, soykırımcı İsrail’i lanetliyoruz.
Bölgemizde yaşanan işgal, çatışma ve istikrarsızlıklar laik, demokratik Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesinin kıymetini bir kez daha hatırlatmıştır.
Ülkemiz, Cumhuriyet tarihinin en ağır baskı dönemlerinden birini yaşıyor. İktidar, itiraz eden, muhalefet eden herkesi baskıyla susturmaya çalışıyor. Halkın oylarıyla seçilen belediye başkanları, itibar suikastıyla, hukuk yok sayılarak, yargı araçsallaştırılarak, tutuklanıyor. Halk iradesi gasp edilip, millet iradesine darbe yapılıyor.
Ülkemiz, seçimle gelenin seçimle gittiği bir ülke olmaktan hızla uzaklaşıyor.
Siyasallaştırılmış yargı bir sopa olarak kullanılarak ülkemizin aydınları, sanatçıları, gazetecileri her gün akıl almaz suçlamalarla karşı karşıya kalıyor.
İktidarın muhalif gördüğü herkes potansiyel suçlu haline gelirken, ortada suç olmasa dahi cezadan kurtulamıyor. Gerçek suçlular ise, elini kolunu sallaya sallaya ortada dolaşıyor.
Demokrasi, hukuk ve adalet yoksa; örgütlenme, toplu sözleşme, grev hakkı, ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri hakkı ekonomik özgürlükler de yoktur.
Sendikalaşma önündeki engeller, tüm ağırlığıyla sürüyor. Bir yandan emek sömürüsü alabildiğine artarken, bir yandan da anayasal ve yasal haklarını kullanıp sendikalaşma-örgütlenme çabası içinde olan emekçilere müthiş bir kıyım uygulanıyor. Grevler yasaklanıyor, grev yapmak neredeyse suç olarak görülüyor. Toplu iş sözleşmesi düzeni fiilen yok ediliyor. Var olan toplu iş sözleşmelerini uygulatmak bile mesele haline geliyor.
Anayasal sendika seçme hürriyeti; baskıyla, tehditle ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Örgütlenme özgürlüğünden, ifade özgürlüğüne seçme ve seçilme hakkına kadar tüm demokratik haklar sistematik biçimde tahrip ediliyor.
Hukuk güvenliğinin kalmadığı, hukukun, adaletin, demokrasinin darbe aldığı bir ülkede emekten de emekçinin ekonomik ve sosyal haklarından da bahsetmek de mümkün değildir.
Türkiye demokrasiden, hukuktan adaletten uzaklaştıkça, sadece ekmeğimiz değil, geleceğimiz, doğamız, ülkemiz bizden çalınıyor. Sokaklarda kadın cinayetleri, mafya hesaplaşmaları sıradanlaşıyor. Şirketlerin emriyle doğamız talan ediliyor.
Yoksulu daha yoksul, zengini daha zengin yapan bu sistemden beslenenler, artık halkın desteğini almalarının imkânsız olduklarını gördükçe, halk iradesine meydan okuyarak iktidarlarını korumaya çalışıyor. Sistem, kendine sendikacı diyen, sendikal ilkelerden uzak kişiler ile işçi sınıfını kontrol altına alarak, iktidarını korumaya çalışıyor.
Bu tablonun değişmesi şarttır.
Ülkemizdeki tüm bu eşitsizlikleri, haksızlıkları, hukuksuzlukları ancak ve ancak demokrasi ve hukukun üstünlüğünü ülkemizde hakim kılarak ortadan kaldırabiliriz.
Yaşanabilir bir ülke; çağdaş eğitimle, bilimle, teknolojiyle, üretimle, hukukun üstünlüğü ve adaletli paylaşımla mümkündür.
Ülkenin tüm kurumlarını çürüten, Anayasa’yı ayaklar altına alan, hukuku çiğnemeyi kendine hak gören bu sisteme karşı demokratik mücadele şarttır.
Ülkemizde demokratik hukuk devleti anlayışının hakim olması, ancak üniversiteler ve işçi sınıfının birlikte mücadelesiyle mümkündür. Yoksulluğu, hukuksuzluğu, eşitsizlikleri, adaletsizlikleri ortadan kaldırarak laik, demokratik ve çağdaş bir ülkeyi yeniden inşa etmek işçi sınıfının, emekçilerin elindedir. Bu tabloyu değiştirmenin yolu işçi sınıfının önderliğinde, üniversitelerin Anayasal hakları temel alan demokratik mücadelesi ile mümkündür.
İşkolunda tek sendika, ülkede tek konfederasyon talebini savunan Başkanlar Kurulumuz, haksızlıkların, hukuksuzlukların her geçen gün vicdanları sızlattığı, liyakatsizliğin diz boyu sürdüğü bu sancılı süreçte, başta Türk-İş yönetimi olmak üzere tüm konfederasyonları, ülkemizde, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla yerleşmesi, halkın iradesinin her alanda egemen kılınması, işçi hak ve özgürlüklerinin geliştirilmesi için emekçi halkın sesi olmaya, ülkede yaşananlara ses yükseltmeye çağırır.
Başkanlar Kurulumuz, sendikamız üyesi Şavşat Belediyesi emekçileri başta olmak üzere yasal hakları için, Anayasal örgütlenme ve toplu sözleşme hakkı için sıcak-soğuk, gece-gündüz demeden mücadele eden tüm emekçileri yürekten destekler.
Saygılarımızla. 24.09. 2025
Belediye-İş Sendikası Başkanlar Kurulu