ffa41
Basından-Birgün Gazetesi-Aslı Aydın-Direniş, Dayanışma Ve Elbette Haziran

Renault’da başlayan direniş dalga dalga fabrikalara sıçrıyor; TOFAŞ ardından Coşkunöz, Mako ve önceki gün direnişe geçen Ford Otosan işçileri. Vardiya bitiminde soluğu direnişte alan Delphi, Mako ve Valeo işçileri… Harcadığı emeğin hakkı olan ücret ve güvenceli iş talebiyle başlayan direnişler, patronların içeriden, iktidarın dışarıdan püskürttüğü tüm baskı ve tehditlere rağmen kararlılığın, dayanışmanın, kadınlı erkekli genci yaşlısıyla, birlikte bir mücadelenin en güzel deneyimlerinden birini sunuyor.

Direnişin elbette ekonomik olduğu kadar siyasal etkisi de kuvvetli. Emeğin tüm haklarını yok eden güvencesiz-kuralsız çalışma düzenine karşı olduğu kadar bu düzeni yeniden üreten mekanizmalara karşı da süren bu direniş, bugüne değin AKP’nin yukarıdan aşağı kurduğu ideolojik ve örgütsel tahakkümüne de darbe vuracak nitelikte. Sözün, yetkinin, kararın işçide olması için verilecek bir mücadelede öncelikle bir sarı sendika nasıl fabrikadan püskürtülür pratiğini ortaya sermesi bakımından öğretici.

Direnişin kaynakları

Her gün ekonomi sayfalarında okuduğumuz işsizlik, enflasyon, büyüme, borçluluk vb veriler, bunun yanında iş cinayetleri, gelir ve servet dağılımındaki uçurum, vergi, zam gibi çok sayıda haber/gelişme özünde bir sonuçtur. Siyasal-ideolojik bir anlayışla iktisadi tabanda sürdürülen politikaların bir sonucu, bu anlayışla üretilen sınıfsal kararlar toplamıdır.

Bugün metal işçilerini emeğiyle geçinen tüm kesimlerle aynı ortak paydada buluşturan düzen ise böylesi karar ve tercihlerle inşa edilmiştir.

İnşaat, otomotiv gibi sektörlere girdi sağlayan ana metal sanayiden yola çıkarsak, Türkiye’deki ağırlıklı yapıya benzer “içerdiği teknoloji yoğunluğuna göre” orta-alt teknoloji grubunda yer alan bir işkoludur. Bilindiği gibi üretilen katma değerin çalışan sayısına bölünmesiyle hesaplanan emek gücü verimliliği iki yolla artırılabilinir. Bunlardan ilki teknoloji ile sermaye yoğunluğunu arttırmaktan geçer ki böylesi bir yapılanmanın parçası eğitimden işyerine uzanan bir alan yelpazesinde bilgi teknolojisi üretmeye dönük bir anlayışın egemen kılınmasıdır. Kapitalizmin kendi içinde görece insana ve emeğe daha yakın diyebileceğimiz üretim tarzı, böylesi bir anlayışla ancak sağlanabilmektedir. Türkiye ise böylesi bir anlayışın en uzağına düşen ülke profilinde olmasının ötesinde bu anlayışın tüm nüvelerinin tasfiye edildiği dönemleri yaşamakta, AKP ile neo-liberalizmin en vahşi halini sergilemektedir.

AKP dış tasarruflara dayalı, ucuz döviz, spekülatif kâr ve rant kazancıyla beslenen üretkenlik artışını benimsemiştir. Ulusal tasarruflar spekülatif kârlara dönüşmüş, ulusal yatırım oranı dibe vurmuş geriye ekonominin hayatta kalabilmesi için tek çare dış finansman/borçlanma kalmıştır.Sanayinin her dalı gibi ana metal işkolu da küresel işbölümünün “montajcısı”, “taşeronu” haline gelmiş, rekabetçiliğin merkezine ucuz işgücü ve düşük maliyeti koymuştur. Sermayenin isteklerine göre emeğin ucuzlatılması, güvencesizleştirilmesi, AKP’nin inşa ettiği bu düzenin en kilit yapıtaşıdır; vasıflı-vasıfsız, kadın-erkek, genç-yaşlı demeden tüm emekçi sınıflara dayatılmaktadır.

Bütünleşmiş saldırıya karşı birleşik mücadele

Dayatılan ve esasında kendi siluetinde bir yaşamı inşa eden bu saldırıların patronundan sarı sendikasına, medyasından polisine bütünleşik, devlet bünyesinde örgütlü bir saldırı olduğu unutulmamalı. Bugün direnişe verilecek en büyük destek yaşamın her alanında bu saldırılara yanıt vermekten geçmektedir.

İktidar blokunun, kendi çatısı altında örgütlenmiş tüm sermaye fraksiyonlarıyla birlikte kurduğu saltanat, 2013 Haziranı’ndan sonra hızlanarak çözülüyor. Çözüldükçe daha da zorbalaşan, devletin tüm olanaklarını emekçi sınıflara karşı seferber eden baskıcı, zora dayalı yöntemleri de görüyoruz. Ne var ki bu girişimler sonuç vermiyor, aksine toplumdaki direnme eğilimlerini daha da güçlendiriyor. Her direniş kendisinden bir sonrakine aktardığı enerjiyle her alanda bir başkaldırıya dönüşüyor. Ve önümüze bugün tek bir ihtiyaç çıkıyor ki o da talep edilen bir yaşamı kurmaya dönük birlikte/birleşik bir mücadele zemininden başkası değil.

Mayısın sonlarına yaklaştığımız şu günlerde bu kez hazirana işçilerin HAZİRAN’ıyla merhaba diyoruz, umut ettiğimiz geleceğe ise birleşik bir HAZİRAN mücadelesi ufkuyla daha güçlü sesleniyoruz.

21.5.2015

 

GÜNDEM