ffa41
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu olsun...

 

 

 Dünya Emekçi Kadınlar Günü Tarihine kısa bir bakış

1857 yılında New York’lu dokuma işçisi kadınların daha insanca bir yaşam isteyerek, eşitsizliklere ve ayrımcılığa karşı sürdürdüğü mücadele ile başlayan süreçte 8 Mart, tüm dünya kadınlarının, kutladığı uluslararası bir güne dönüştü.

 

Birleşmiş Milletler tarafından 1977 yılında ilan edilen 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün geçmişi çok eskilere dayanıyor.


Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği savaşın temsili başlangıcı 8 Mart 1857 yılında ABD’nin New York kentinde başladı. Konfeksiyon ve tekstil fabrikalarında çalışan 40.000 işçinin insanlık dışı çalışma koşullarına ve düşük ücrete karşı başlattığı grev, polisin saldırısıyla kanlı bitti. Saldırı sırasında çıkan yangında çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katıldı.


1910 yılında Danimarka’nın Kopenhag kentinde toplanan 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında, Almanya Sosyal Demokrat Parti önderlerinden Clara Zetkin, bu yangında yaşamını yitiren 129 kadın işçi anısına 8 Mart gününün Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmasını önerdi. Kadın hakları hareketini, özellikle oy hakkını onurlandırmayı amaçlayan Kadınlar Günü önerisi oy birliği ile kabul edildi.


1975 yılında Dünya Kadınlar Yılı’nı ilan eden Birleşmiş Milletler Örgütü, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın tüm kadınlar için Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını kararlaştırdı. Kadınlara eşit hakların verilmesinin Dünya barışını güçlendireceği kabul edildi.


Böylece 8 Mart, dünyada kadınların yüzyıldır yürüttüğü özgürleşme mücadelesinin kutlandığı ve kadınların güncel taleplerinin ifade edildiği bir gün haline geldi.

 

Rakamlarla Türkiye'de Kadın

Kadın istihdamı: 2012 Dünya Ekonomi Forumu’nun Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’na göre kadınların işgücüne katılım oranında 135 ülke arasında Türkiye 125. olmuştur. Hükümetin 2023 yılına kadar kadın istihdamında öngördüğü hedef % 35’ken AB 2020 stratejisindeki genel istihdam hedefi %75’tir. Dünya genelinde % 74,3 erkeğe karşılık % 49,1 kadın istihdam edilirken, Türkiye’deki oran % 64,3 e karşılık % 22,2 olarak bildirilmektedir. Kadınların Türkiye’de işgücüne katılım oranları (%26) tüm AB ülkelerinden daha düşüktür ve OECD (istihdam %56,5) ülkeleri arasında en düşük düzeydedir. Dünya genelinde ve yaklaşık olarak her iki cinsin sayısal eşitliği dikkate alındığında kadının istihdam edilme oranı Dünya genelinde % 50 iken Türkiye’de bu oran %25’ e kadar gerileme eğilimi taşımaktadır.

 

Kadın ve Okur Yazarlık: Türkiye’de 4,7 milyon olan okuma yazma bilmeyen vatandaşın 3,8 milyonu kadındır. 2012 Dünya Ekonomi Forumu’nun Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’na göre okuryazarlık oranında 135 ülke arasında Türkiye 105. olmuştur.

 

Siyasette kadın: Kadın milletvekillerinin oranı geçen dönem %8,8 iken 12 Haziran 2011 seçimlerinden sonra % 14’e yükselmiştir. Bu katılımın yükselebilmesi için siyasi partiler yasasında, Anayasa’da değişiklik yapılarak kota getirilmesi ve yasal güvence şarttır. Türkiye’nin 3000 belediye başkanından sadece 27’si kadındır.

 

Kadına karşı şiddet:

Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’de kadınlara yönelik cinayet oranı son istatistiklere göre 2002 ile 2009 yılları arasında % 1400 artış gösterdi. 2002 yılında öldürülen kadın sayısı 66 iken bu rakam 2009′ın ilk yedi ayında 953′e çıktı.

Türkiye’nin kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetle mücadeleyi amaçlayan uluslararası sözleşmeyi imzalamış olması olumlu bir gelişmeyken, bu sözleşmenin yürürlüğe girebilmesi için hızla TBMM’ye sevki gerekmektedir.

Sözleşmenin gereği olan kadın – erkek eşitliği, kadına yönelik şiddet, karşılıklı saygı konuları eğitim müfredatına eklenmeli ve devletin kadın-erkek eşitliği uygulamalarını izleyen ve denetleyen bağımsız bir mekanizma kurulmalıdır.

 

Bir ülkenin tam anlamıyla  gelişmesi, yeryüzündeki refahın artması ve özgürlüğün gerçekleşmesi, sömürünün ortadan kalkması ve erkekler ile kadınlar arasında tam bir eşitliğin gerçekleşmesi için erkekler ile birlikte kadınların da toplum ve aile içindeki geleneksel rollerinin değişmesiyle mümkün olacaktır. Böyle bir dünya yaşamak dileğiyle.  

 

 

 

 

GÜNDEM