ffa41
Basından-T24-Aziz Çelik-TÜSİAD değil MÜSİAD olsaydı, işçiler haber olur muydu?

TÜSİAD başkanı Muharrem Yılmaz’ın istifasının hem gazeteciliği hem de sendikacılığı ilgilendiren önemli yanları bulunuyor. Öte yandan Yılmaz’ın ve TÜSİAD’ın hükümete yönelik (olağan bir rejimde sıradan sayılabilecek) eleştirileri nedeniyle, bu istifa siyasal bir boyut da içeriyor.

Yılmaz’ın sahibi olduğu Sütaş’ın Aksaray ve Bursa Karacabey fabrikalarında Tek Gıda-İş Sendikasının uzun bir süredir sendikal örgütlenme çalışması yürüttüğü biliniyor. (Bu arada, Tek Gıda-İş Sendikasının da eleştirel tutumu nedeniyle Çaykur’da hükümetin gazabına uğradığını, grevinin kırıldığını ve yetkisinin hukuksuz bir biçimde hiçe sayıldığının altını çizelim.)

Tek Gıda-İş’in Sütaş’ta yürüttüğü sendikal örgütlenme çalışmaları sırasında tanıdık manzaralar ortaya çıktı. Sendikanın örgütlenme çalışmaları üzerine 26 işçi “performans düşüklüğü” bahanesiyle işten çıkarıldı.  Sendikaya üye olan diğer işçilerin e-devlet şifreleri işveren tarafından istendi. E-devlet şifrelerinin istenmesinin nedeni sendika üyeliğinin e-devlet kapısı üzerinden yapılması. E-devlet kapısından sendika üyeliğinin Kasım 2013 tarihinde yürürlüğe girmesinin ardından işverenlerin işçileri sendikadan istifa ettirmek veya işverene yakın sendikalara üye kaydetmek için hukuksuz biçimde işçilerden e-devlet şifrelerini aldıkları çok sayıda örnek yaşandı. Sütaş’ta yaşanan da bu rafine sendikasızlaştırma tekniklerinden biri.

 

Bu hak ihlalleri ardından, sendikal nedenle işten atılan işçiler seslerini duyurabilmek ve işlerine dönebilmek için fabrika önünde bekleme eylemi yapmaya başladı. Eylem devam ederken fabrika yönetimi sermayenin sendikasızlaştırma tarihine tezekten harflerle yazılacak bir halt etti. İşçilerin eylem yaptığı bölgeye beş kamyon büyükbaş hayvan gübresi döktüler. Zırva tevil götürmez. Bu yapılana kılıf bulmak mümkün değil. Çevre düzenlemesi gibi mazeretler ise hiç inandırıcı değil.

 

Sütaş’ta yaşanan sendikasızlaştırma, “yaratıcı” hayvan dışkısı metodu hariç Türkiye’de yıllardır aşina olduğumuz bir süreç. Binlerce benzeri örnek yaşandı ve yaşanıyor. Sendikalaşma sırasında işçilerin işten atılmasının tesadüf olmadığı ve sendikalaşmayı engellemek için kullanılan en eski teknik olduğu biliniyor.

 

Gelelim Muharrem Aydın’ın güzide bir fabrikasında yaşanan sendikalaşma ve bunu engellemeye yönelik hukuksuz işlemlerden haberi olup olmadığı meselesine. İşveren vekillerinin uygulamalarından işverenin de sorumlu olduğu tartışma götürmez. Çünkü işveren vekilleri (fabrika müdürleri ve amirler v.) işveren adına hareket ederler. Şirketin başındaki kişinin sendikalaşma gibi kritik bir süreçten haberdar olmaması hayatın olağan akışına aykırıdır. Velev ki haberdar değil veya sendikanın da söylediği gibi kendisine doğru bilgi verilmemiş olsun, bu durum onun sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

 

Bu nedenle, haberdar olup olmaması veya bir iletişim sorunu olup olmamasından bağımsız olarak, Sütaş patronu olarak Muharrem Aydın yaşanan sendikal ayrımcılıktan birinci derecede sorumludur. Bu nedenle TÜSİAD başkanlığından istifa etmesi yerindedir.

 

TÜSİAD başkanının istifası, muktedirlerin hataları ve yanlışları karşısında istifa etmelerini hatırlattığı için ayrıca kayda değerdir. 301 maden işçisinin öldüğü Soma katliamının idari ve siyasi sorumlularının hiçbirinin istifa etmediği koşullarda bu istifa ayrıca manidardır.

Ancak TÜSİAD başkanının istifa etmesi yetmez, sahibi olduğu işyerinde sendikal baskı ve ayrımcılık uygulayan işveren vekillerini görevden alması, yaşanan sendikal ayrımcılık ve hak ihlallerinden dolayı işçilerden özür dilemesi ve işçilerin anayasal haklarını tam bir serbestlikle kullanmalarını sağlayacak ortamı yaratması gerekir. Yaşanan skandal ancak bu şekilde telafi edilebilir.

 

Son olarak, gelelim TÜSİAD başkanına karşı hükümete yakın medyanın yürüttüğü “ameleperver” kampanyanın iki yüzlülüğüne. Eğer Muharrem Yılmaz TÜSİAD değil de MÜSİAD başkanı ve hükümet nezdinde muteber bir patron olsaydı, fabrikasında işçilerin değil önüne, üstüne hayvan dışkısını dökülseydi, işçiler yine de Akşam, Sabah ve Star gibi gazetelerde haber olamazdı.

 

Sütaş işçilerinin muktedirperver matbuatta haber olmasının nedeni gazetecilik değil oportünizmdir. İşçilere yapılan baskı ve sendikasızlaştırma bahane/meze olarak kullanılıp TÜSİAD ve başkanı ile siyasi hesap görülüyor.

 

TÜSİAD başkanı karşısında ameleperver ve sendika dostu kesilen medyanın kendi çalışanlarına ve onların sendikalaşmasına nasıl tutum aldığını unutmuş değiliz. Sabah-ATV’de sendikalaşma girişime karşı nasıl baskılar uygulandığını ve grevin nasıl kırıldığını hatırlamayanlar için arşivler çok uzakta değil.

 

Kendi çalışanının sendikalaşmasını envaiçeşit hukuksuzluklarla engelleyenlerin, gazeteyi devraldıklarında işçi kıyımı yapanların Sütaş işçileri için döktükleri timsah gözyaşları hiç inandırıcı değil.

 

Çok mu acımasız bir değerlendirme oldu? O halde buyrun, bir samimiyet testi yapalım!

Sahibi AKP’den Ünye Belediye Meclisi üyesi olan Ünye’de kurulu Ünplas fabrikasında Petrol-İş Sendikasına üye olan işçiler işten atıldı.

 

Kocaeli Üniversitesi araştırma hastanesinde çalışan Dev Sağlık-İş Sendikasının işyeri temsilcileri taşeronlaşmayı protesto eden sendikal faaliyetlerinden dolayı işten atıldı. Şu anda hastane önünde bekliyorlar.

 

Ankara Büyükşehir Belediyesi 4-5 Haziran 2013 tarihinde greve katılan 15 sendika üyesini  Nisan ayında işten attı.

 

Bunlara benzer onlarca, yüzlerce örnek vermek mümkün.

Akşam’ın, Sabah’ın, Star’ın ve birkaç gündür “ameleperver” kesilen matbuatın yöneticileri, hadi bunları da haber yapın!

 

“Eski” sermaye ile “yeni” sermaye arasında, “eski” matbuat ile “yeni” matbuat arasında çok cepheli bir iktidar kavgası yaşanıyor. Ancak söz konusu işçi hakları ve sendikalaşma olunca, yok aslında birbirlerinden farkları.

 

6.6.2014

 

 

GÜNDEM