ffa41
Basından-Cumhuriyet-Güray Öz-Yere Batsın Refleksiniz

Paris’te yaklaşık 1 milyon işçi meydanlardaydı. Son yılların belki de en büyük protestosu, direnişidir. Fransa’nın öteki kentlerinde de on binlerce işçi sokağa çıktı. Ne istiyorlar? Hükümetin iş yasası tasarısını geri çekmesini. Neden; ne var bu yasada? Özeti şöyledir: “Çalışma saatleri uzatılabilecek; işçiler 46 saate kadar çalıştırılabilecek. İşten çıkarmalar kolaylaştırılacak, Çalışanların izin hakları kısıtlanacak, şirketlerin bu konudaki yetkileri artırılacak. Şirketlere ücretleri ayarlama yani azaltabilme hakkı tanınacak.”

***

Ne güzel! Peki, bu gösteriler neyi anlatıyor? Tüm dünyada kapitalist sistemin tıkandığını, liberalizmin iflas ettiğini, 1980’li yıllarda başlayan uzun balayının sona erdiğini. Sosyalist ülkelerin yenilgisiyle sevindirik olanların, “işte tarihin sonu geldi, bundan sonra bilimsel, teknik gelişmenin de gösterdiği gibi işçi sınıfı diye bir şey kalmamıştır; ideolojik, politik olarak da yoktur” diyenlerin şaşkınlığını. Başka? Meydandaki gerçeği gizlemede en büyük görevin medyaya düştüğünü.

***

Medya bu işi nasıl yapsın, nasıl üstesinden gelsin? Tam burada önceki yazıda sözünü ettiğim, okurlarımın da “biraz daha üstünde dursanız” dediği “sistemi koruma refleksi, içgüdüsü” devreye giriyor. Önce bu refleksin kendini nasıl ortaya koyduğuna bakalım. 1 milyon işçi meydanlara iniyor, siz görmemek için bin dereden su getiriyorsunuz. “Ortalık karıştı, Vandallar polise saldırdı, yüzleri maskeli kişiler ortalığı yaktı yıktı” diye resim altı yazıyorsunuz. Milyonluk gösteriyi sizi göreve çağıran içgüdülerinize uyduruveriyorsunuz. Solda olduğunu bildiğiniz, umduğunuz, sandığınız gazete bile tek bir fotoğrafla kesiveriyor milyonların sesini, soluğunu.

***

Olacak iş mi? Yüz binlerce işçi meydanda, grevler neredeyse tüm işkollarına yayılmış, işçiler büyük bir disiplin içinde, sendikanın denetiminde yürüyor ve siz okurunuza “yüzleri maskelilerden” söz ediyorsunuz; haydi oradan... Yüzleri maskeli olanlar gerçeği gizleyen, yalanın maskesini yüzlerine takanlardır. Peki, neden böylesiniz siz? Çünkü sistem sizin ideolojik biçimlenmeniz için yıllarını verdi; bilinçaltınıza “devleti, sistemi korumak kollamak gerek” masalını şırınga etti. Solculuk yaparken bile “çizgiyi sakın aşma” denmedi mi size? Ölmeyi, asılmayı göze alıp gerçeğin peşine düşen gençlerden mecburen söz ettiğinizde, “tamam, tamam, fazla abartma” demediler mi?

***

Bir kere bile “bu sistemin devleti zaten güçlüdür; polisi, hapishanesi var, bankası, parası, bütçesi var, neden benim onu korumam gerekiyor ki” diye aklınızdan geçti mi? “Asıl yurttaşı korumam, devlet neden hep patronların tarafında diye sormam gerekir” dediniz mi hiç? “Neden ‘sosyalist’ Hollande’ın hükümeti, işçilerin ücretlerini kısmak, çalışma saatlerini artırmak istiyor” diye sordunuz mu?

***

Işıklar içinde yatsın, ilginç tezleriyle solun kafasını epeyce karıştırmış olsa da İdris Küçükömer Hoca’nın “İktisata Giriş” dersine o uzun yeşil tahtaya koca koca harflerle “devlet kimin?” diye yazarak başladığını hiç unutmadım, unutamam. Sahi bu Hollande’ın başını çektiği devlet kimin? İşçilerin mi, patronların mı?

Ne diyor içgüdüleriniz, kadim refleksiniz?

17.6.2016

 

GÜNDEM