ffa41
Basından-Cumhuriyet-EMEKÇİ BORÇLA TÜKETTİ

Prof. Boratav'a göre, çalışanın artan milli gelirden aldığı pay düşmesine karşın, aşınan sınıf bilinci oldu siyasi iktidar değil. Zira siyasi iktidar artan gelir düzeyi ile değerlendiriliyor

Kıdem tazminatına ilişkin yapılan çalıştayda bir sunum yapan Prof. Dr. Korkut Boratav'ın dikkat çektiği noktalar özetle şöyle; 

AKP'li yıllarda temel bölüşüm, işçi ve kölü sınıflarının aleyhine işledi. 

2002 sonrasında ücretlerin milli gelirdeki payı düştü.

Çiftçilerin eline geçenle ana girdi fiyatları arasındaki makas da çiftçiler aleyhine açıldı. Buğday, ayçiçeği, pamuk fiyatlarını, gübre ve mazot fiyatları ile karşılaştırdığımızda sonuç böyle. Ana bozulma, 2003-2007'de oldu. 

Özel ve kamusal tüketimin milli gelirdeki payı 2002-2014 arasında yüzde 81'den yüzde 86'ya tırmandı.

Bu model, AKP'nin seçim başarılarını besleyen ana çerçeveyi de ortaya koyuyor. Sabit fiyatlarla işçi başına ücretler ve çiftçi gelirleri, 2003'ü izleyen on yıllık AKP döneminde yüzde 1.4 ve 2.1 oranlarında büyüdü. Ancak bu tempo, kişi başına milli gelir artış oranlarının (yüzde 2.9'un) gerisinde. Farklı bir ifadeyle; halk sınıflarının milli gelirden payları aşındı. Ne gam? Sınıf bilincinin aşındığı bir dönem söz konusudur. Siyasi iktidar, sınıf paylarının aşınması ile değil, gelir düzeyinin artması ile değerlendirilir.

Kişi başına tüketim artışı, işçi ve çiftçi gelir artışlarının çok üzerinde. 

Özel tüketim açısından tüketime dönük kredilerin milli gelirdeki yüzde 2'den yüzde 20'ye yükselmesi belirleyici oldu. Halk sınıflarının algılaması açısından, borçlanarak tüketimin artışı, iktidarın (AKP'nin) sağladığı bir nimettir. Ne var ki, dönemin sonuna yaklaşıldıkça emekçi sınıflarının borçları, tüm varlıklarını aşmaya başladı. Bu "borç tuzağı" ise, bireyin (borçlunun) kusuru olarak görülür. 

Sosyal harcamalarda gerçekleşen tüm artışlar, vergiyle karşılandı. Türkiye vergi sisteminin ana gövdesi bordrolardan ve tüketimden toplanan vergilerden oluşuyor. Bu iki kategorinin kamu gelirleri ve milli gelirdeki payı, AKP'li yıllarda arttı. 

Böylece, sosyal harcamalardaki artış, ücretliler ve tüketiciler üzerindeki vergi yükseltilerek gerçekleşti. 

Bunların "karşılığı, maliyeti" ise yoktur. Zira Türkiye'nin tipik emekçisi, kendisini "vergi mükellefi" olarak görmez. Ömrü boyunca gelir vergisi beyannamesi vermemiştir. Bordrolardan ödediği vergi yükünü bilemez. Tüketim harcamalarındaki ÖTV, KDV artışları da vergi yükü olarak değil, "artan pahalılık" olarak algılanır. 

Halk sınıflarının bölüşüm ilişkilerine algılama bozuklukları, AKP'nin seçim başarılarına katkı yaptı. Bu bozuklukları düzeltmek, sınıfsal muhalefet platformları siyasette öne çıkarsa mümkündür.

Cumhuriyet 8.6.2017

 

GÜNDEM