ffa41
Basın Cumhuriyet: İstikrarsızlığın İstikrarı…

ILO’nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) yıllık, Dünya Çalışma Raporu (World Work Report 2012) yayımlandı. Raporun bulguları kapitalizmin ne kadar “istikrarlı” bir üretim tarzı olduğunu bir kez daha gösteriyordu. Gerçekten de, kapitalizm düzenli olarak mali krizler yaratıyor, bu krizlerde her zaman aynı toplumsal sorunlar ortaya çıkıyor, krizin, maddi, mali ve manevi yükü, mala ve cana getirdiği zarar eninde sonunda geniş halk yığınlarının, emekçi sınıfların sırtına yıkılıyor.

 

Toplumsal huzursuzluklar artacakmış

ILO raporu özellikle gelişmiş ülkelerde, işsizliğin öncelikle gençler arasında arttığını gösteriyor. ILO’nun diğer bulgularına bakmadan önce, salt bu verinin ahlakı hatta tarihsel anlamı üzerinde, toplumdaki yaşlı (emekli), hasta, sakat, engelli nüfusun durumuyla birleştirerek biraz düşünmek istiyorum.

 

Karşımızda öyle bir uygarlık var ki, toplumun neredeyse binde birinin, toplam gelirin dörtte birine el koymasına izin verirken, yeni yetişen kuşaklarının üretken kapasitesini hatta yaşamlarını ziyan ediyor. Bu uygarlık, yaşamı boyunca çalışmış, vergilerini vermiş, topluma katkılarını yapmış, sonunda tükenmiş vatandaşlarına artık bakmak istemiyor. Onurlu bir yaşam sürdürebilmek için toplumun desteğine gereksinim duyan engelli, hasta ve insanca yaşam sürme olanaklarından yoksun vatandaşlarına destek olmak için ayrılan toplumsal fonları her fırsatta tırpanlıyor, adına da tasarruf önlemleri diyor. Dahası bu tasarrufları, büyük bankaları desteklemekte kullanıyor. Dahası bu uygarlık, toplumun kaynaklarıyla karşılanması gereken hizmetleri hayır kurumlarına devrederek, varsılların kaprisine terk ediyor. Böylece kapitalist kriz adeta feodal toplumu anımsatan özellikler sergilemeye başlıyor: Toplumun geri kalanının yaşamıyla ilgilenmeyen süper zengin, süper güçlü bireyler ve sadaka kurumları.

 

ILO raporuna dönersek, uzun dönemli işsizlik, toplam çalışanlar içinde güvencesizlerin, sendikasızların, tam gün çalışamayanların oranı, krizin dördüncü yılında artmaya devam ediyor. Toplumdan umudunu keserek iş aramaktan vazgeçenlerin sayısı da artıyor. Bu umutsuzluk kapitalist uygarlığın iflas ettiğini bir kez daha gösteriyor.

 

Mali krizin birinci yılında ILO 50 milyon yeni işsiz yaratıldığını açıklamıştı. Rapor, üç yıl sonra, bu 50 milyon kaybın hâlâ giderilemediğini tespit ediyor. Pazartesi yazımda “kemer sıkalım, piyasalara güven gelsin, ekonomik büyüme başlar” denkleminin bir mitoloji olduğunun ortaya çıktığını aktarmıştım. ILO raporu, emek piyasalarının esnekleştirilmesiyle, yeni iş yaratılması arasında olumlu bir ilişkinin bulunamadığını saptayarak, “sendikalar güçlü, işçilerin çok fazla hakları var ondan işsizlik azalmıyor” savının da bir mitoloji olduğunu ortaya koyuyor. Kısacası, neoliberal ekonomistlerin hepsinin birer “yalancı” ve “sınıf savaşçısı” olduğu artık tartışma götürmez bir biçimde ortaya çıkıyor. Bu yüzden olacak ILO kaygılanmaya başlamış: Hemen her yerde toplumsal huzursuzluklar artıyor: özellikle Avrupa ve periferisinde (Ortadoğu ve Kuzey Afrika) daha da artacak diyor.

 

Aslında hep aynı şey...

ILO’nun bu saptamaları, kapitalizmin hep aynı sorunları yaratmakta ne kadar istikrarlı bir üretim tarzı olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Geçen yıl, 15 Ağustos yazımda, son ILO raporunda değinilen sorunlarla ilgili bir çalışmayı aktarmıştım (Ponticelli & Voth, Austerity and Anarchy: Budget Cuts and Social Unrest in Europe, 1919 – 2009, 24/07/2011). Bu araştırma, 20. yüzyılın başından bu yana, toplumsal harcamalardaki kesintilerin her zaman toplumsal huzursuzluklara, sarsıntılara yol açtığını ortaya koyuyordu.

 

Bugünkü yapısal krizde, onun mali kırılma (mali kriz) noktasında yaşanan toplumsal sorunlar da, daha önceki krizlerde yaşanan toplumsal sorunlardan öz itibarıyla farklı değil. Kısacası yapısal kriz başladığından bu yana olanlar, daha önce de olmuştu. Öyle ki, tarihsel hafızaya sahip biri olarak, Soros “serbest piyasa demokrasiyi öldürecek” diyor, “Şimdi kaldırdığınız denetimler zamanında neden konmuştu anımsıyor musunuz” diye soruyordu.

 

Bir önceki yapısal krizde faşizm, büyük güçler arası rekabet ve savaş, hatta devrimler gibi “büyük olaylar” yaşandı. Bunlar bugün henüz gündemde değil. Ancak faşist partiler başlarını kaldırıyor, büyük güçler arası rekabet yoğunlaşıyor, totaliter eğilimler yine güçleniyor, toplumsal muhalefet yine patlamalarla yükseliyor. Diğer bir deyişle tarihin yönünü belirleme olasılığı, hâlâ ortada duruyor.



ERGİN YILDIZOĞLU – CUMHURİYET 02.05.2012

 

 

 

GÜNDEM