ffa41
17 Ağustos depremini unutmadık, unutturmayacağız…

Merkez üssü Kocaeli'nin Gölcük ilçesi olan 17 Ağustos 1999'da saat 03.02'de meydana gelen ve yaklaşık 45 saniye süren 7.4 büyüklüğündeki depremin üzerinden 18 yıl geçti.

Kocaeli, Gölcük, Düzce, Sakarya, İstanbul ve Yalova'da büyük can ve mal kaybı ile yıkıma neden olan depremde resmi verilere göre 17 bin 480 kişi hayatını kaybederken on binlerce kişi yaralandı.

Marmara Depremi'nden en çok etkilenen Kocaeli'nde 9 bin 477 kişi yaşamını yitirdi, 9 bin 881 kişi yaralandı.

Tek dileğimiz tüm bu acıların bir daha yaşanmaması. Ancak ülkemizin de Yerküre‘nin en etkin ve yıkıcı deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunduğu da bilimsel bir gerçek.

Nüfusumuzun %95‘inin deprem tehlikesi altında, büyük sanayi merkezlerinin %98‘i ve barajlarımızın %93‘ünün deprem bölgesinde. Kısacası ülkemiz, depremle bir arada yaşamaya mecbur bir ülke...

Tüm dünyada çağdaş ülkeler akıl ve bilimle depremin doğasını çözmüştür. Depremler yerkabuğunu oluşturan levhaların sınırlarındaki devingenlik ve değişim nedeniyle, bu ortamdaki deformasyonlar ve gerilme birikimlerinin kırılma sınırına ulaştığında oluşan ve saniyeler süren, Yerküre‘nin doğal süreçleridir.

Bu doğal sürecin oluşumu önlenemez ve engellenemez. Ancak gerekli tedbirlerle, özellikle yapısal tedbirlerle, can ve mal kayıpları azaltılabilir. Ancak ne yazık ki ülkemiz yöneticileri bilimi, teknolojiye kulak asmamadan, bilim adamlarının deprem tehlikesi ve riski konusunda sürekli yinelediği uyarılarını kulak arkası etmişlerdir.

Bilime ve mühendisliğe, akla ve uygarlığa aykırı olarak siyasal iktidarlarca uygulanan rant politikaları nedeniyle, ülkemiz sadece bir "deprem ülkesi" değil bir "afet ülkesi" olmuştur.

Ülkemizde dereler, vadiler, ormanlar, su havzaları, deprem tehlikesi içeren, kısaca yapılaşmaya uygun olmayan alanlar, rant ekonomisinin baskısı altında yapılaşmaya açılmıştır, gelecekte açılmaması yönünde ciddi bir irade de yoktur.

Depremlerden ve diğer bütün doğal ve yapay afetlerden korunmak yönünde istemler en temel insan hakkıdır. Daha güvenli, daha sağlıklı ve yaşanabilir çevrenin her yurttaş için temel bir insan hakkı olduğu ana ilke olarak kabul edilmelidir.

Deprem hasar, zarar ve can kayıplarının azaltılmasının bilinen tek yolu, kamu yararı ve ülke çıkarı bağlamında ulusal bir deprem politikası belirlenerek ciddi programlar oluşturulmalı ve daha da önemlisi bunlar yaşama geçirilmelidir. Biz bu gerçekleri bıkmadan usanmadan tekrarlayacağız.

Saygılarımızla.17.08.2017

 

Belediye-İş Sendikası

 

 

 

 

 

GÜNDEM